Mehmet Erdem – Herkes Ayni Hayatta
‘Ölüm’ deyip susuyorum. Kafam karışık, en önemlisi de içim. Ne yapacağım ne edeceğim bilmiyorum. Devamı gelmiyor. Korkuyorum. Önce ve sonra, her şey çok boş. Hatta bomboş. Ya şöyle bir oturup düşünüyorum ‘’isteklerim, arzularım, hayallerim ve daha bir çoğu…’’ Evet, bunları yapmak istiyorum. Azimle, kararlılıkla. Ama hep bir faktör çıkıyor önüme. Sonra diyorum belki de bu hayırlıdır hakkımda. Boş ver, isyan etme. Olmuyor yemin ederim. Neyi istesem, hayalini kurarsam ol-mu-yor. Hani kimi insanlar vardır, Allah’ım adamlar adım atsa gökten kafalarına şans yağar. Hah, anacım, o işte yok bende maalesef. Bir insan şanslı doğacak bence.
Artık öyle şeyler, öyle günler yaşıyorum ki, acıya karşı bağışıklık kazandı bünyem. Hissetmiyorum. Kimse için ‘’o asla böyle bir şey yapmaz’’ diyemiyorum. İyimser olmakla beraber, herkesten her şeyi bekliyorum. Hep bir ön hazırlığım var. Güvenemiyorum. Korkuyorum. Gün geçtikçe sevme hissini de kaybediyorum. Nasıl bu kadar sorumsuz, ilgisiz, tasasız olabiliyorlar? anlamıyorum ve anlayamayacağım da. Onların yerine ben düşünmek istemiyorum artık. Niye herkes kendi sorumluluğunu bilmiyor. Bilmek istemiyor. Yemin ediyorum, böyle rahatlık görmedim. En iyisi onlar gibi düz mantık olacaksın galiba. Kötülüğü dışarıda değil, içeride de aramak gerek aslında. Tek başka insanlar zarar vermiyor bize. Yakınımızdakilerin zararı kapanmayacak kadar büyük oluyor. Hani hiç beklemiyorsun, ama o sana öyle bir geliyor ki ‘şaaaaak’, sen daha ne olduğunu anlamadan hayatın tepetaklak. Şundan bir 5 sene önce bu yaşadıklarımı anlatsalardı ‘’yok daha neler?’’ der gülerdim. Hayat çok garip. Kötü şeyler geldi mi ardı ardına gelir. Hepsinin acısını bir den yaşarsın, bir bakıma iyidir. Hep bir karmaşa o, şu, bu telaşı. Keşke birazdan ondan, şundan çok biz düşünülsek. Ona, buna yaranılacağına bizim isteklerimiz olsa. Eğer ben mutlu değilsem kimse kusura bakmasın ama, onlarda mutlu olamaz. Toplum tarafından kabul edilen doğrular vardır. Bir de insanların kendi doğruları. İşte bunu hiçbir zaman kavrayamayacağız. Bir de üçüncü bir şık var ki bu da; ‘benim her dediğim doğrudur’ tipleri. Bıktım, usandım bunlardan. Her lafı g*tünden anlayanları demiyorum bile. Bu serzenişlerim ‘’beni kimse anlamıyor’’ ergen tripleri değil asla. Anlıyorlar, ne istediğimi de biliyorlar. Umursamıyorlar sorun orada. Akraba değil akbaba diye boşuna dememişler. Keşke ama keşke –bunu tüm kalbimle isterdim- ailemizi, akrabalarımızı biz seçebilseydik. ‘’Seni senden başka kimse düşünmez,’’ bu bir gerçek. Ben varsam çevremdekiler var. Yoksam onlar da yok. Ben istediğim için varlar. Kimse kendimizden çok değerli değil. Çok yakın bir akrabamızı kaybettik. Henüz acısı taze. Rahmetle anıyorum. Allah mekanını cennet eylesin inşAllah! İlk defa bir cenaze gördüm. Yerde yatan bir ölü. Cansız. Sessiz. Hala kalkıp yanımıza gelecek ve ‘’ne yapıyorsunuz kızlar?’’ diyecek gibi. Onunda etkisi çok, bu aralar pek iyi değilim. Aklımda sürekli ölüm. Ölümü düşünmem elbette güzel, ama hiç hazır değilim. Bu çok korkutuyor beni. Cenaze evinde ilk gün herkes üzüldü perişan oldu, ağladı. 3. gün bir baktım, artık cenaze evi ondan çıkmış, normal muhabbetlere dönmüş, herkes kendi halinde. Evet, belli bir yerden sonra herkes rutin yaşantısına dönecek doğru olan bu. Ama bu kadar çabuk mu? Peki o insan? Onun yaşadıkları? Acıları? İstekleri? Öldükten sonra herkes, istekler, arzular, bu yukarıda bahsettiğim onca şey koca bir fosss olacak. Biliyorum. Yine de ölmeden önce mutlu olmak istiyorum çok mu? İstediğim hayatı yaşamak istiyorum. Öldüğümde bunların hiçbir anlamı olmayacağının da farkındayım ama. Galiba elimdekilerle yetinmem gerek. Çok fazla mı istiyorum bazı şeyleri ne? Her zaman ‘’hakkımda ne hayırlısı ise o olsun’’derim. Yine onu diyeceğim.
Hayat bir labirent ve ben o labirentte yolumu bulamıyorum.
Bu yazı da yine o karamsarlığıma denk gelmiş bir karalamam işte. Bir nevi iç dökme.